Muhteşem bir Devinim Tasviri: …Ve İlkbahar

Şeyma Tecer
6 min readApr 25, 2021

Ve İlkbahar; budizm ve taoizmden öğretiler barındırıan, hayatı dört evreye ayıran ve her evreye yönetmenin gözünden bir bakış sunan, çok az diyalog olmasına rağmen insanı hayatın sonluluğu ya da sonsuzluğu üzerine düşündürmeye iten ve ona farklı bakış açıları sunan bir film.

Evet gerçekten çok az diyalog var. Az diyalog olması ve karakterlerin sık sık susuyor olmasıyla yaşanan boşlukların bize bir şeyler anlattığı bir film. Boşluklar bize nasıl bir şey anlatabilir? Daha iyi anlamak için Çin resim sanatında boşluk kavramına yakından bakalım.

Çinli ressam Liu Tsai’nin 1068–1085 dolaylarında resmettiği “Üç Balık“

Çin resim sanatında boşluk doluluktur. Yani resmi gösteren boşluktur. Bu bitmemişlik ve boşluk hissi çin resminin tipik bir özelliğidir.

Yandaki resim örneğinde de görebileceğiniz üzere ne kadar az alanın doldurulduğuna dikkat edin. Ama sayfa bir bütünlük içinde.

“Boşluk, bütünlüğe ulaşmayı amaçlar. Lao-Tzu’ya göre; “Temel bütünlük görünürdeki boşluktur” (akt. Cheng, 2006: 60).”

Lao Tzu, boşluğun ne denli faydalı olduğunu şu şekilde sıralar: “Bir tekerleğin göbeğinin etrafında birleşmiş otuz parmaklığı düşün, (Tekerin ortasındaki) boşluktur bir arabayı faydalı kılan. Kilden yapılmış toprak bir kabı düşün, (Kabın) boşluğudur onu faydalı kılan. Oda yapmak için oyulmuş bir pencereyi, kapıyı düşün, (pencerenin ve kapının) boşluğudur bir odayı faydalı kılan. İşte bu şekilde, Varlık çıkar içindir, Yokluk ve Boşluksa fayda için (2019: 11)”

Yani çin resminde bırakılan boşluk, bütünlüğü tamamlayan ve gösterilmek istenen şeyin belirtilmesi için bırakılan bir alan.

Böyle düşününce ara ara hissettiğim içimdeki boşluk hissinin beni nasıl var ettiğini fark ettim. Aslında o hissettiğim boşluk sayesinde vardım. Ve o boşluğu nasıl kullandığım, ona nasıl anlamlar yükediğim ise yaşamımı şekillendiren şeydi.

Filme dönecek olursak yönetmenin hem diyaloglarla hem sinematografisiyle oluşturduğu boşluklarla izleyiciye kendi anlamını bulması için fırsat verdiğini düşünüyorum.

Filmde bir diğer dikkatimi çeken ve bence filmi efsaneleştiren şey insan hayatının geçirdiği dönüşümleri bir devinim halinde sunması. Sonsuz bir devinim.

Taoizm-Yin Yang

Bu devinim fikri de Çin topraklarında doğmuş olan Taoizm inancından geliyor.

“Tao’da hiç bir şey sonlu değildir, her şey birbirinden doğabilir ve birbirine dönüşebilir. Böylece “varlık ve yokluk birbirini doğurur, zor ve kolay birbirini tamamlar, uzun ve kısa birbirini şekillendirir, yukarı ve aşağı birbirini doldurur, sesler ve tonlar birbiriyle uyuşur, önce ve sonra birbirini izler (Lăozĭ, 2019: 4).”

Taoizm inancında yaşam sarmal bir yapıyı oluşturur. Ölmek ve yeniden doğmak devinimi sonsuza dek devam eder. Ve tam olarak iyi ya da kötü yoktur. Hiçbir şey tamamen iyi ya da kötü değildir. Her şey değişebilir, dönüşebilir. Tıpkı mevsimlerin değiştiği gibi.

Yin ve Yang gibi birbirini tamamlayan bir motif daha vardır dağ ve su. Dağ uzun yaşamı su ise zenginliği simgeler.

Dağların arasında ve bir suyun üzerine kurulu şu manastıra bakın.

Yönetmen Kim Ki Duk, yaşamımızın bazı evrelerini mevsimlerle eşleştirdiği gibi hayvanlarla da eşleme yapmış ve her evrede bir hayvan kullanmıştır. Bu hayvanlar; çocukluk çağı için bilinçsiz eğlenceyi temsil eden köpek,gençlik çağı için cinsel hazzın temsili olarak horoz, cezasını çekmek için manastıra dönen adamın yetişkinlik dönemi için kedi, yaşlılık-olgunluk dönemi için yılan ve en son ilkbahar dönemi için bilgeliği temsil eden kaplumbağa kullanmıştır.

İlkbahar bölümünde küçük çocuğun hayvanlara taş bağlayarak şuursuzca yaptığı eğlence için hocası kuru bir öğüt vermekten ziyade çocuğun cüssesine göre bir taşı sırtına bağlamış ve ona gidip hayvanları kurtarmasını eğer hayvanlardan biri ölmüşse sırtındaki taşı bir ömür kalbinde taşıyacağını söylemiştir. Çocuğun balık ve yılanı ölmüş halde bulduğunda ağlaması çocuğun yaptığı şeyin bilincinde olmadığını düşündürüyor. Ama küçük çocuğun büyüdüğünde eşini öldürmesi ve bunu bilinçli bir şekilde yapması ise şiddetin hayatımızın her evresinde olduğunu ona başvurmamızın ise insani duyguların bizi ne kadar sarıp kuşattığıyla ilgili olduğunu düşündürdü. Çünkü çocuk manastıra gelen kızın gitmemesini istediğinde hocası sahiplenme duygun arrtı bu da öldürme isteğini arttırır demişti. Sahiplenmek, arzu duymak, istemek bunlar insani duygularımızdı ve onlardan arınabildiğimiz takdirde iç huzura ve bilgeliğe ulaşabilecektik. Arınıp içimizde bir boşluk oluşturarak.

Nitekim öğrencisini cezaevine gönderen hocası tüm duyu organalarına “kapalı” yazarak sandalla göle açılmış ve kendini yakmıştır. Kendi içini tamamen boşaltmış ve yılana dönüşmüştür. Sanırım bu ritüel Budizm inancından geliyor. Aşağıda yer alan Kalp Sutra metninin bir bölümünün çevirisi yer alıyor. Bu metne göre monk (hoca) nirvanaya ulaşmış diyebilir miyiz?

“Bu nedenle, boşlukta şekil yoktur;
Duygu yoktur, kavrayış yoktur, irade ya da bilinç yoktur;
Göz yoktur, kulak yoktur, dil yoktur, beden ya da zihin yoktur;
Ne şekil, ne ses, ne koku, ne tat, ne dokunma ya da dharma (olgular) vardır;
Görüntüler dünyası gibi, diğer dünyalar da yoktur ve zihin-bilinç yoktur;

Tüm çarpıtmalardan ve yanılgılardan (vesvese, delilik, hayaller) kurtulduğunda,
Mutlak nirvanaya ulaşılır.
Prajna paramita yoluyla,
Geçmişin, bugünün ve geleceğin tüm Budhaları,
Anuttara-samyak-sambodhi’ye ulaşırlar.
Bu nedenle, prajna paramita
Yüce güce sahip bir mantradır,
Yüce bir aydınlanma mantrasıdır,
Üstün ve eşsiz mantradır.
Tüm acıyı ortadan kaldırabilir.
Bu, tüm şüphelerin ötesindeki hakikattir.”

Bodhisattva Avalokitesvara, derin bir şekilde prajna paramita uygularken beş skanda’nın boş doğasını berrak bir şekilde kavradı ve tüm acılardan kurtuldu.

Filmin son bölümü olan kış bölümüyle de karakterimiz. Cezasını çekmiş ve manastıra dönmüştür. Ve hocasından kalan notlarla arınmaya ve o boşluğa ulaşmak için çalışmaya başlamıştır.

Ama bir gece ansızın manastıra gelen bir kadının kazara ölmesi sonucu kendini sorumlu tutar ve son sahnede kendini cezalandırışını izleriz.

Ve tekrar ilkbahar olduğunda karakterimizin monk olduğunu ve annesinin manastıra bıraktığı çocuğu eğittiğini ve o küçük çocuğun da şuursuzca hayvanlara eziyet ederek eğlendiğini görürüz. Yani filmde devinim halinde olan yalnızca zaman değil, karakterlerin gelişimi, mevsimler, istek ve arzular ve hayata bakış da döngüsel olarak ilerliyor.

Filmde karakterlerin bir ismi yok. Belki de yönetmen karakterlerin adına kendi adımızı vermemizi ve filminin evrensel olarak tüm insanlara hitap etmesini istedi. Tıpkı Taoizm ve Budizm prensipleri gibi.

ma yuan

Film ayrıca bana budizm öğretilerinden bağımsız olarak mevsimler, hayatın evreleri gibi devinim halinde olan şeylerin yanı sıra boşluğa karşı da bir devinim halindeyiz gibi hissettirdi. Yani insan hep bir boşluğun içine düşmeye mahkummuş gibi. Tıpkı manastırdan kaçarken boşluktan göle düşüp boğulan kadın gibi. İnsan ister bilgelikle ister insanı hisleriyle olsun boşluğa yazgılı bir canlı. Ama düşeceği boşluğun niteliğini kendisi seçebilir mi? Göle düşen kadın, kızın arkasından koşan genç, genci cezasını çekmeye gönderdikten sonra kendini sandalda yakan monk..

Boşluk artık benim için eski anlamını yitirdi. Çok daha farklı bir taraftan bakıyorum ona. Budizm ve Taoizm üzerine okumalarıma devam edeceğim.

--

--